Ortaçağ’da tedavi yöntemleri bugüne göre çok daha acı verici oluyordu. Örneğin bir katarakt operasyonu anestezi uygulanmadığı için çok acı verici ve gözün aşırı derece kanlanmasına sebep oluyor ve çoğu zaman gözün kaybı ile sonuçlanan bir operasyon olarak son buluyordu. Göze direkt iğne batırılıyor, ancak bu iğne steril edilmiyor, sadece ateşte ısıtılarak ve damıtılmış su yöntemi ile direkt göze sokuluyordu.

Ortaçağ’da çoğu tedavi işlemi sırasında hastalar anestezi uygulanmadığı için ya birileri tarafından zorla tutuluyor, (kaçmaya çalışmasınlar, düşmesinler diye) ya da bir masaya-sandalyeye bağlanarak tedavi işlemleri yapılıyordu.

Birçok hastalığın tedavisinin bilinmediği Ortaçağ’da, doktor olarak kendisini tanıtanlar ve bu alanda çok da iyi olmayan bazı bilgilere sahip olanlar (Bugünün Google’dan ameliyat adımlarını izleyen, YouTube’de ameliyat izleyen kişilerin operasyon yaptığını düşünün) doktorluk yapabiliyordu.

Çoğu insan zaten o dönemlerde hastalıklardan dolayı erkenden ölüyor, kalp krizi, böbrek yetmezliği gibi sorunlar ise doğru teşhis edilemiyordu.

MS 476 ila MS 1453 yıllarını kapsayan Ortaçağ’da insanların 30’lu yaşlarda ölümlerinin normal olduğu, daha çok 40-50 yaşın ileri yaş olarak görüldüğü belirtiliyor. 1800’lere kadar dünyada herhangi bir görüntüleme yöntemi olmaması, tedavi için steril ortamlar olmaması nedeniyle çok sayıda sorunlar yaşandı.

Çok uzağa gitmemek gerek, 1 Kasım 1922 tarihinde yıkılan Osmanlı İmparatorluğu’nda görevli olan doktorlar (o dönemde adlarına atasagun deniyor) anestezi imkanına kısmende olsa sahipti. Ağlayan bebeklere bile o dönemde elde edilen uyuşturucu maddelerin koklatıldığı, diş çıkardıkları veya hastalandıkları sırada uyuyarak iyileşmelerinin sağlandığı biliniyor.

Hadım operasyonları çok acı vericiydi

Osmanlı İmparatorluğu’nda haremde görevli olacak olan erkeklerin neye göre ve nasıl seçildikleri hiçbir zaman kesin olarak bilinemedi. Ancak haremde görev yapacak olan erkeklerin şehvet duymamaları için bir şekilde üzerlerinde kalıcı işlemler yapmak gerekiyordu.

Ancak çoğu harem ağasının Afrika’dan ilkel şekilde kaçırıldıkları, 7-8 yaşında Afrika ülkelerinden kaçırılan erkek çocuklarının hadım edilerek daha sonrasında haremde ağa oldukları bilinir. Bunun yanısıra Osmanlı İmparatorluğu vatandaşlarından da haremde görevli olan hadımlar olduğu tahmin edilir.

Sanılanın aksine harem ağası olacak olan erkeklerin penisleri kesilmez, sadece testisleri kesilirdi. Ancak bu işlem Ortaçağ’da uygulandığı için çok acı verici olurdu. Öyle ki Osmanlı’nın son dönemlerinde bile bu işlemler can yakıyordu.

1842 yılına kadar anestezi diye bir şey yoktu. Bu nedenle operasyonlar her zaman canlı canlı yapılıyordu.

Hadım olacak olan bir erkek çocuğunun haremde görevli olmadan hemen önce daha çok küçükken hadım edildiği bilinmektedir. Ancak ergenliğe girmiş olan erkek çocuklarında haremde görevli olacaklar ise hadım edildiklerine dair bilgiler bulunmaktadır. Takribi 7-8 yaşlarında olan, henüz daha gelişim göstermemiş olan erkek çocuklarının testislerinin o dönemde çıkarılması için çok farklı seçenekler bulunmadığı belirtiliyor.

Kesmek ve ezmek

O dönemde özellikle bazı harem ağalarının hem penislerinin yok edildiği, hem de testislerinin yok edildiği, ancak daha çok sadece testislerin yok edilmesinin tercih edildiği belirtilmektedir.

Eğer bir erkeğin sadece testislerinin işlevi sonlandırılacak ise 2 seçenek vardı: 1. testisleri kesmek, 2. testisleri ezmek. 2. seçenek daha az acı verici gibi gelebilir ancak 1. seçeneğe göre çok daha acı verici olabiliyordu. 1. seçenekte erkek bir masaya yatırılır, daha sonrasında orak biçiminde şekilli bir bıçak ile testisler anestezi olmadan kesilirdi. Kısa süre içerisinde bölgeye dikiş benzeri uygulamalar yapılarak kapatılır ve kişinin testis bölgesi günler boyunca kan sızıntısı ve morarmalar ile giderek iyileşirdi. Ancak bu işkence (bunun adı işkencedir) çok can acıtı olur, bazen mikrop kapmak, işlem sırasında aşırı kan kaybı, heyecandan ve korkudan kalp krizi geçirerek ölenler olduğu tahmin edilmektedir.

2. seçenekte ise yine erkek kişi bir masaya yatırılır ve çıplak bir şekilde cinsel organları açıkta bırakılırdı. Testisler masa veya herhangi bir düz zemine denk gelecek şekilde düzeltilir, ardından ise çok sert ancak çok ağır olmayan objeler ile testislere defalarca kez vurulur ve ezilirdi. Bu işlemin bazı kişilerde vurmak yoluyla olmadığı, üzerine basmak, elle ezmek yöntemiyle yapıldığı belirtilmiştir. Testislerin bu sayede aşırı basınç sonucunda patlaması, patlamasa bile iç dokuların hasar görmesine bağlı olarak bir daha çalışamaz hale geldiği belirtilmektedir.

Tüm bu işkenceler çok sayıda ölüme neden olmuştur ve o dönemde bu işlemler çok can yakıcı olarak telaffuz edilmektedir.

Kan almaOrtaçağ’da Akıl Almaz Acı Verici Tedavi Yöntemleri

Ortaçağ’da kan alma veya kan verme işlemi yoktu. Ancak bazı insanlardan daha sağlıklı olmaları, kan ihtiyacı olmasına bağlı olarak çok büyük iğne benzeri cisimler ile kanları alınır ve bazen bu kanlar vücuda sürülerek yaraların iyileşmesinin sağlanacak olduğu düşünülürdü. Tüm bu işlemlerin acı verici olduğu, bugünkü gibi iğneler olmadığı için kişilerin ciyak ciyak bağırdıkları bilinmektedir.

Düşük için uçan tekme

Kadınlar hamile kaldıklarında özellikle MS ilk yıllarda düşük yapmak için çok fazla seçeneğe sahip değildi. Bazı kadınların o dönemde karınlarına vurdukları, kendilerini yere attıkları veya eğer eşleri çocuk istemiyorsa kadınların karınlarına tekme atarak düşük yaptırdıkları belirtilmektedir. Tüm bunlar o dönemin şartları göz önüne alındığında normal olarak kabul görürken, bugün ise bir vahşet olarak görülmektedir. Ancak insanlık tarihinde acımasızlık, gaddarlık ve canilik maalesef ki her zaman bulunmaktadır.

Göze iğne batırılması

Katarakt operasyonu olacak olan kişiler için en çok uygulanan tedavilerinden bir tanesi göze iğne ile girmekti. Bu operasyon sonrasında çok sayıda kişinin kör olduğu düşünülmektedir ve bu nedenle çok fazla sayıda kişinin bu operasyondan uzak durduğu tahmin edilmektedir.

Theriac

Theriac isimli yılan sokması ve diğer ısırıklara karşı pahalı ve etkili bir ilaç olarak söz ediliyordu. Birçok bitkinin bir araya gelmesi sonucu oluşturulan bu madde çok ağır olabildiği için şiddetli yan etkilere sahip olabiliyordu.

Kanamanın durdurulması imkansızdı

Ortaçağ’da kanamanın durdurulması pek de mümkün değildi. Bir kişi vahşi hayvanlar tarafından yaralandı ise yanındaki kişi acı çekmesini engellemek için onu öldürmeye yeltenebilirdi. Ancak özellikle de herhangi bir ufak kanamanın bile durdurulması mümkün olmadığı zamanlarda hastalar iç kanama ve dış kanamaya bağlı olarak çok fazla sayıda sorunlarla karşı karşıya kalıp ölümle yüzleşmiştir.

İdrar testi yapılıyordu

Ortaçağ’da ilk dönemlerde olup olmadığı bilinmese bile idrar tahlili yapıldığı bilinmektedir. Bir kişinin idrarını herhangi bir kap içerisine yaptığı, idrarın rengi, kokusu, tadı ve genel durumunun değerlendirilerek idrar tahlili yapılmaktaydı.

Yumurta akı

Ortaçağ’da en iyi uzmanlık alanı kırıklar ve çıkıklardı. O dönemde kırıkları iyileştirmek için yumurta akı kullanıldığı iddia edilmektedir. Kırıkların kısa sürede iyileşmesi için bazı hastaların kıpırdamasını engelleyecek mekanizmalar olduğu, bu sayede kırıkların o dönemde en az acı ile iyileştiği belirtilmektedir.

Ortaçağ’da diş çekimi

Bugün diş hekiminden korkanlar Ortaçağ’da yaşasaydı neler olurdu? Ortaçağ’da diş doldurma, diş çekimi işlemleri vardı. Çoğu insanlar kendi dişlerinin düşmesini beklerken, bugüne oranla diş çekimi çok daha zordu. Herhangi bir kesici aletle dişin kesilerek çekilmesi, yumruk atarak dişin yerinden çıkarılması maalesef ki o dönemde yaygındı. Sadece zamanın zenginleri dişlerini başka doktorlara çektirebiliyordu. Bu doktorlarda hastanın dişini acı verici bir şekilde çekiyor ancak yumruk gibi yöntemlere karşı daha az acı çekiyorlardı.

Sünnet uygulaması

Ortaçağ’da sünnet uygulaması çok da tercih edilen bir işlem değildi. Ancak o dönemde özellikle çocukların penis derilerinin kesildiği sırada herhangi bir uyuşturucu kullanılamıyor olmasına bağlı çocukların çok büyük acılar çektiği bilinmektedir.

Özellikle erken yaşlarda sünnet edilmeyen çocukların enfeksiyon risklerinin daha fazla olabildiği, sırf sünnet edildiği için milyonlarca çocuğun öldüğü tahmin edilmektedir.

HemoroidOrtaçağ’da Akıl Almaz Acı Verici Tedavi Yöntemleri

Ortaçağ’da hemorid sorunu yaşayanların anüs kısımları görünecek şekilde uzanması sağlanır, ardından anüs kısmında fazlalık olan et parçaları kesilir veya demir ütü benzeri bir şeyle yakılırdı. Bunun sonucunda kişi günlerce dışkısını yaparken çok büyük acılar hisseder, bölgenin enfeksiyon kapmasına bağlı olarak çoğu zaman ölürdü.

Hemoroid bölgesinin kesilmesine bağlı olarak dışkının sürekli anüs bölgesinden çıkması enfeksiyona ”gel” anlamına geldiği için birçok hasta bu sebeple günlerce dışkısını bile yapmamayı tercih etmiş olabilir. Ancak bununla ilgili kesin veriler bulunmamaktadır.

Şişmiş testisler

Bazı doktorların o dönemde testisleri şişmiş olan erkekleri azarladıkları iddia edilmektedir. Hasta kişinin bir anda beklenmedik bir şekilde testislerinde şişme ve büyüme meydana gelir. Ancak o dönemde doktorlar bunun bir hastalık olmadığını düşünüyordu ve çoğu zaman için hastalar acı çekiyordu. Testis torsiyonu veya testis iltihabına bağlı olarak oluşan bu sorunun tedavisi o dönemde mümkün değildi ve er kişiler uzun bir süre acı çekiyordu. Sonucunda eğer torsiyon ise testis ölüyor ve kişi bir daha eşini hamile bırakamaz hale gelebiliyordu.

Diğer iltihap durumu daha ölümcül olabiliyordu. Ancak 1. torsiyon durumunda bazen hastaların testislerinin etrafında döndürüldüğü, testislere iğne benzeri cisimler sokulduğu veya kişinin kendi testis acısına dayanamayarak testislerini ezdiğine yönelik bilgiler bulunmaktadır.

https://www.instagram.com/p/B9KRTF4BLxn/